ATATÜRK’ÜN PARTİSİ (CHP) İLE
ATATÜRK’ÜN BANKASI’NIN (İŞ
BANKASI’NIN)
YÖNETİM KURULLARINI
ULUSAL GÖREVE ÇAĞRI
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı
İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra Türk ulusunun vermiş olduğu bir Kurtuluş
Savaşı sonrasında kurulmuştur. Bizans ve
Osmanlı İmparatorluklarına başkent olarak hizmet veren İstanbul, yeni
dönemde Amerika Birleşik Devletleri üzerinden Dünya Ticaret Merkezi, Avrupa Birliği
üzerinden de Avrupa Kültür Başkenti olarak ilân edilmeye başlanmıştır.
İnsanlık tarihinin önde gelen
yerleşim merkezlerinden birisi olan İstanbul kenti, sahip olduğu jeopolitik
konumu itibarıyla uluslararası alanda giderek önem kazanmakta, Avrupa Birliği ya
da Büyük Orta Doğu Projesi gibi bölgesel oluşumlarda öne çıkmaktadır. Yeryüzünde
varolan bütün kentler, hem bir ülke sınırları içinde hem de dünya haritası üzerinde
farklı konumlara sahiptirler. İstanbul, yeni dönemdeki bölgesel oluşumlar
içerisinde öne çıkarken, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde yer alan bir
Türk kenti olarak ülkemizi ve devletimizin konumunu zorlayan bir noktaya doğru itilmektedir.
Küresel ve bölgesel gelişmeler İstanbul kentini öne çıkarırken, Devletimizin düzenini ve başkent
Ankara'nın devlet merkezi konumunu
bozacak nitelikte olumsuzluklar dikkat çekmektedir.
Kuvayı Milliye hareketinin merkezi
olan Ankara, daha sonra yeni devletin kurulması ve Cumhuriyetimizin ilânı ile Türk
devletinin başkenti konumuna gelmiştir. Devletin ilk anayasal yapısı
kurulurken, Türk ulusunun bir egemenlik ve bağımsızlık mücadelesi vererek kurmuş
olduğu Türkiye Cumhuriyetinin başkenti olarak Ankara ilân edilmiştir. İlk
günden buyana cumhuriyetin başkenti olan Ankara, yeni Türk devletinin bütün
kamu kurumlarının yer aldığı ulusal merkez olmuştur. Bu çerçevede
devletimizin kurucusu Atatürk döneminde, anayasamıza değişmeyecek
maddelerle ilgili hükümler konulurken; Başkent Ankara’nın statüsü değiştirilemeyecek
maddeler arasında yer almıştır. Bu anayasal düzenlemeyle, devletimizin temel
yapısı içinde Başkent Ankara değişmez bir hukuki statü ile yer alarak günümüze
kadar da bu yerini korumuştur. Ne var ki,
yeni iktidar ile birlikte Ankara'nın bu konumunun tartışma alanına
getirildiği ve yeni Bizans ya da Büyük Orta Doğu projeleri doğrultusunda
değiştirilmeğe çalışıldığı görülmektedir. Anayasamızın değişmeyecek olan özüne
aykırı düşen bu siyasal girişimler doğrultusunda, yeni dönemde İstanbul’un başkent
yapılmağa çalışıldığı anlaşılmaktadır.
Bazı kamu bankalarının özelleştirilerek
İstanbul'a taşınmasından sonra, şimdi de geri kalan son üç kamu bankası ile
birlikte Merkez Bankasının genel müdürlüklerinin İstanbul’a taşınması için
yoğun baskılar yapılmaktadır. Merkez Bankası ile birlikte Ziraat Bankası, Halkbank
ve Vakıfbank gibi taşınmak istenen kamu kurumlarının yönetimleri ise bu taşınmaya
karşı çıkarak, başkent Ankara’daki yerlerini korumak istemektedirler.
Günümüzün hükümet başkanı, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasına aykırı olarak; “İstanbul ekonomik başkent olacak,
Ankara siyasal başkent olarak kalacak” demiştir. Bu yaklaşım, Anayasamızın değişmesi mümkün olmayan 4 üncü
maddesindeki; “başkent Ankara” ilkesine ters
düşmektedir. Bu madde de, Ankara başkent olarak gösterilirken, siyasal ya da
ekonomik başkent diye bir ayırım ve tanımlama yapılmamıştır. Başkent Ankara
ilkesi genel olarak anayasada belirtildiği için Ankara’nın başkent olma konumu
her açıdan geçerliliğini anayasal olarak korumaktadır. Bu durumda, Ankara hem
siyasal hem ekonomik hem askeri hem de kültürel başkenttir.
Bilinen gerçektir ki; bütün dünya
ülkelerinin başkentleri tek merkezlidir. Hiç bir ülkede ekonomik ya da siyasal
başkent ayırımı yapılmamaktadır. Bazı ülkelerin, büyük sahil kentleri ticaret
merkezleri olarak öne çıkabilmektedirler, Ama bunlara ekonomik başkent olma
statüsü hiç bir yerde tanınmamaktadır. Bu duruma; New York, Şanghay, Petersburg gibi büyük kentler örnektir. Bu kentlerin hiç
birisine ekonomik başkent olma statüsü tanınmadığı gibi bulundukları
devletlerin merkez bankaları da buralara taşınmamıştır.
İstanbul'un, bu sahil kentlerine
benzer bir ticaret merkezi konumu bulunmaktadır. Ancak böylesi bir durum,
Başkenti Ankara olan Cumhuriyetimizin, Merkez Bankası ile diğer kamu bankalarını
taşıyarak, yeni bir ekonomik başkent kurma hakkını doğurmaz. Çünkü her şeyden
önce; yürürlükteki anayasamız buna engeldir ve dünyanın hiç bir ülkesinde de
siyasal ve ekonomik başkentlerin birbirinden ayrılması söz konusu olmamıştır.
Batı kaynaklı küresel emperyalizm; Amerika
Birleşik Devletlerinin öncülüğünde,
Sovyetler Birliği sonrasında Avrasya bölgesine girerken, İstanbul
kentini bir giriş kapısı olarak kullanmış ve şimdiye kadar bu kent üzerinden
Avrasya kıtasındaki ekonomik ilişkilerini yönlendirmeğe çalışmışlardır.
Küreselleşmenin başlangıcından bu güne kadar devam edip gelen bu fiili duruma
artık kalıcı bir statü kazandırmak isteyen küreselleşmenin öncüleri ve onların İstanbul’daki
işbirlikçileri olan İstanbul sermaye grupları ve taşeron ekonomik kuruluşlar,
bugünkü hükümet üzerinde baskı uygulayarak, İstanbul’u ticaret merkezi görünümünde
bir ekonomik başkent yapmaya uğraşmaktadırlar.
Küresel emperyalizm ve onların yerli
işbirlikçilerinin baskısına dayanamayan hükümetin, Türkiye Cumhuriyeti
anayasasına aykırı olarak, İstanbul'u ekonomik başkent olarak ilân etmeğe
hazırlandığı ve bu doğrultuda, Merkez Bankasını ve kamu bankalarını BDDK, SPK,
RTÜK gibi üst kurulları ve kurumları bu kente taşımağa kararlı olduğu anlaşılmaktadır.
Devletin ve toplumun çeşitli kesimlerinden, anayasaya ters düşen bu girişime
karşı tepki gelince hükümet yetkilileri; İş Bankası Genel Müdürlüğünün de İstanbul'a
taşındığını örnek göstererek, kendilerini savunmağa kalkışmaktadır.
Küresel sermayenin, Avrasya
kıtasında ve Orta Doğu’da hegemonyasını artırma girişimleri
doğrultusunda İstanbul, yabancı sermayenin merkezi haline getirilirken, Türk
devletinin varolan yapısının güçlendirilerek korunması gerekmektedir. Bir
kentin, dünya ticaret merkezi olması ya da bölgesel ekonomik merkez konumuna
gelmesi, o kentin bulunduğu ülkedeki devlet düzeninin bozulmasına neden olmamalıdır.
Küresel sermaye emperyalist hegemonya kurarken, ulusal ve üniter
devletlerin iç düzenini bozmamalıdır. Gelecekte bir dünya imparatorluğunu
küresel sermaye düzeni çerçevesinde oluşturmak isteyen ekonomik ve siyasal
çevreler, yeni ekonomik merkezler ya da başkentler yaratarak, ulus devletlerin parçalanmasına giden yolu
açmamalıdırlar. Emperyalist güçler kendi
çıkarları doğrultusunda bu gibi dayatmalarda bulunması doğal olduğu için, Devletimizin
birliğinden, bütünlüğünden ve ulusal çıkarlarından yana olanlar; Devletimizin
anayasal organları ile birlikte bütün kamu kurumlarını ve bankalarını bir
bütünlük içerisinde, başkentlerde bulunması için yasal ve anayasal girişimlerde
bulunmaları gerekir. Bir ülkede yaşayan halk topluluğunun, ulusal
gereksinmeleri böylesine bir birliği ve bütünlüğü zorunlu kılmaktadır. Kamu
yönetiminin tekliği, bütünlüğü, sürekliliği gibi temel ilkeleri, ekonomik ve
siyasal egemenliğin tek bir merkezden kullanılmasını gerekli kılmaktadır.
Bir devlet varsa o devletin sahip
olduğu egemenlik gücünün, tek bir merkezden ve anayasal başkentten kullanılması
gerekir. Merkez Bankasının ve kamu bankalarının genel müdürlüklerinin
İstanbul'a taşınmak istenmesinin açığa çıktığı bu aşamada, Atatürk'ün Partisi
ve Atatürk'ün bankasının yönetim kurullarına önemli görevler düşmektedir. İş
Bankası Batı kaynakları ile Batı ekonomi sistemi içinde kurulan bir banka
değildir. Bu nedenle normal bir ticari kuruluş olarak değerlendirilmemesi
gerekir. Diğer bankalar gibi herhangi bir şirket ya da ticari kuruluş olarak
ele alınamaz. İş Bankası bizzat Atatürk tarafından kurulmuştur. Bankanın kuruluş
sermayesi Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye’nin Müslüman halkına destek
olmak için, Hint Müslümanlarının göndermiş olduğu paradır. Atatürk, bu yardım
parasını savaş yıllarında yedek akçe olarak saklamış ve daha sonrada devlet
kurulurken, ulusal ekonomiyi oluşturmak
üzere (evet ulusal ekonomiyi oluşturup,
güçlendirmek üzere) İş Bankasına kuruluş sermayesi yapmıştır. Unutulmamalı ve
dikkate alınmalıdır ki, Atatürk isteseydi daha işin başında İş Bankasını
İstanbul'da kurabilirdi. İş Bankası’nın Ankara’da kurulması anlamlı ve Kemalist
Türkiye’nin kuruluş ilkeleri ile bütünlük içindedir. Ulusal kurtuluş sırasında
dışa teslim olan Mütareke İstanbul’una ve yabancı sermaye ile bütünleşen
işbirlikçi gruplara karşı çıkmış ve yeni devletin başkenti Ankara'da ulusal bir
ekonomi yaratabilmek amacıyla İş Bankası’nı, Anadolu’nun bağrında kurmuştur. Cumhuriyet
yıllarında bir türlü Ankara'nın başkent olmasını içine sindiremeyen İstanbul
sermayesi ve gayrimüslim burjuvazisi, son dönemlerde yeniden İstanbul'u başkent
yapabilmek için dış destekle çalışırken, başkent olma süreci İş Bankasının İstanbul’a
taşınmasıyla devreye girmiş ve bu amacına da Atatürk'ün partisinin yönetimini
alet ederek başlamıştır. Banka yönetiminde Atatürk hisseleri nedeniyle
ağırlıklı bir pay sahibi olan Atatürk'ün partisinin üst yönetimi İstanbul'un
yeni Bizans arayışına alet olarak İş Bankasının İstanbul’a taşınmasını kabul
etmiştir. Parti yönetiminin bu vahim hatası daha sonra, Şekerbank, Sümerbank
ve Emlakbank gibi kamu bankalarının özelleştirilerek İstanbul’a taşınmalarına
giden yolu açmıştır. Şimdi de geri kalan kamu bankaları ile birlikte, devlet
egemenliğinin, merkezi organı olan Merkez Bankasının taşınmasının gündeme
gelmesine neden olmuştur. Türk devletinin varlığı ile doğrudan doğruya ilgili
olan bu sorunun ülke yararına çözüme kavuşturulabilmesi için, Atatürk’ün
Bankası ile Atatürk'ün Partisinin yönetim kurullarının, yeni bir karar alması
gerekmektedir. 0 da; İş Bankası Genel müdürlüğünün, bankanın
kuruluş amacı ve ilkelerine uygun olarak yeniden ulusal devletimizin başkenti
olan Ankara'ya taşınmasıdır. İş Bankası kuleleri ya da ikiz kuleler İstanbul'da
kalabilir ve bankanın İstanbul üzerinden ekonomik faaliyetleri doğrultusunda kullanılabilirler
ama banka genel müdürlüğünün, kurucusu Atatürk'ün iradesine uygun olarak yeniden, simgesel olarak Ankara'ya
getirilmesinde ulusal yarar bulunmaktadır. Böylece; İş Bankası Genel Müdürlüğünün
İstanbul’a taşınmış olması, başkent
Ankara'yı tasfiye etmek ve İstanbul üzerinden, yeni Bizans projeleriyle Türkiye'nin
toptan yok olmasına yönelen emperyalist projelerin önünü kesmesinin adımı
olacaktır.
Osmanlı imparatorluğu’nun
yıkılmasına tanıklık etmiş İstanbul, dünyanın en güzel kentlerinden birisidir.
Ancak, Kuvayı Milliye’nin başarısından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyetinin
başkenti değildir. İstanbul, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarına başkentlik yaparken,
büyük devletlerin baskılarına alet olduğundan, “Mütareke İstanbul’u” olma
sürecinde, Türk ulusunun ve devletinin başkenti olma özelliğini yitirmiştir.
Devletimizin yapısını bozacak, Atatürk'ün kurduğu ulusal Cumhuriyeti zaafa uğratacak bu girişimi savunanlar Atatürk'ün
Bankasının Genel Müdürlüğünün İstanbul'da bulunmasını sürekli olarak öne sürerek
kendilerini haklı çıkarmağa çalışmakta oluşları dikkate alınarak; Türkiye
Cumhuriyetinin, ulusal ve üniter bir devlet olma özelliklerini koruyarak yoluna
devam edebilmesi için; Atatürk'ün gösterdiği özen ve öncülüğünde kurulduğu
için “Atatürk’ün Bankası” olarak anılmayı hak
eden İş Bankası Genel Müdürlüğünün, yeniden Ankara’ya
taşınmasının ulusal çıkarlarımızın yönünden, özlemi çekilmektedir.
Bugün yeniden İstanbul'u başkent
yapmak isteyen çevrelerin, Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldıracak, yeni Bizans
projesine ya da Büyük orta Doğu Projesi gibi Batı destekli girişimlere yardımcı
oldukları görülmektedir. Türk ulusu ve Türk devleti böyle bir yok oluşu aslâ kabul
etmeyecektir. Atatürk'ün Partisi, kurmuş
olduğu devletin yıkılmasına neden olabilecek böylesine bir emperyalist projeye alet
olmamak ve İş Bankası Genel müdürlüğü’nün İstanbul’a taşınırken yaptığı
tarihsel yanlıştan geri dönmek durumundadır. Türk ulusu adına Türk devletini
kuran Atatürk’ün partisi, Türk halkının refahı için bizzat
Atatürk tarafından kurulan İş Bankasının yeniden devletin merkezine taşınmasına
öncülük yapmak gibi bir tarihsel görev ile karşı karşıyadır. Bu bağlamda; CHP
yönetiminin bu doğrultuda alacağı karar, hemen İş Bankası yönetimine yansımalı
ve İş Bankası yönetiminde bulunan parti temsilcileri aracılığı ile banka
yönetim kurulunun da aynı doğrultuda beklenen tarihsel kararı vermeleri
sağlanmalıdır.
Türk ulusu, Türkiye
Cumhuriyetini kuran Atatürk'ün Partisi ile Atatürk'ün Bankasının yönetim
kurullarından, Türk devletinin tasfiye
sürecine “DUR” diyecek bir adım
atmalarını ve İş Bankası Genel Müdürlüğü’nün
hiç zaman yitirmeden, yeniden Başkent Ankara'ya taşınması ile ilgili kararları alarak uygulamaya geçirmelerini sabırsızlıkla beklemektedir.
Atatürk’ün Partisinin öncülüğünde Atatürk’ün bankası, Atatürk’ün Başkentine
geri dönmelidir.
ULUSAL GÜÇBİRLİĞİ PLÂTFORMU